T.C. Mİllî Eğİtİm BakanlIğI
ADANA / CEYHAN - Anadolu İmam Hatip Lisesi

6 OCAK CEYHANIMIZ'IN KURTULUŞ GÜNÜ

 

6 OCAK CEYHAN'IN DÜŞMAN İŞGALİNDEN KURTULUŞUNUN 99.YIL DÖNÜMÜ KUTLU OLSUN.

CEYHANIMIZIN MİLLİ MÜCADELE DESTANI

MİLLİ MÜCADELE'DE CEYHAN (1918-1922)

Birinci Dünya Savaşı'nın sonunda mağlup olan Osmanlı Devleti 30 Ekim 1918 tarihinde Mondros Mütarekesini imzalamıştı. Atatürk'ün dediği gibi; "Ortada bir avuç Türk'ün barındığı bir ata yurdu kalmıştı". Bu mütarekeye göre burası da İtilaf Devletlerinin işgaline uğramıştı. Bu işgalden Çukurova bölgesi de nasibini almıştı.

Diğer taraftan, Yıldırım Orduları Grubu Komutanı Mustafa Kemal Paşa'nın bütün çabalarına rağmen, Çukurova'da İngiliz-Fransız ortak işgal harekatı 1918 yılının Aralık ayında başlayarak 19 Aralık günü Osmaniye ve 27 Aralık günü de Pozantı'nın işgal edilmesiyle tamamlanmıştı. Bir müddet sonra yani 15 Eylül 1919 tarihinde gerçekleşen "Suriye İtilafnamesi"ile bölge tam bir Fransız işgaline dönüşmüştü.

Bundan sonra da Ceyhan da 1919 yılının Mart ayında Fransızlar tarafından işgal edilmişti.Bölge halkının bu işgallere başından beri karşı koyması, bu yöredeki milli mukavemetin temelini oluşturmuştur. Ayrıca bölge halkını harekete geçirecek başka sebepler de mevcuttu. Bunlardan birisi de, Fransızların silahlandırıp himaye ettiği Ermeniler yüzünden; Türklerde can, mal ve namus emniyeti diye bir şey kalmamıştı.

Böylece Fransa, diğer işgal yerlerinde olduğu gibi Ermenilerin emellerinden istifade etmek amacıyla onlara Fransız asker elbisesi giydirerek Ceyhan'ı beraberce işgal etmişlerdi. İşgalin ilk günlerinde Yunus Hoca'yı minarede ezan okurken vurdular.Bu olaydan sonra Ermeniler o kadar şımardılar ki; geceleri evleri basarak genç kadın ve kızlara tasalluta dahi cüret ettiler. Sokaklarda ise 20-30 Türk'ü de vurarak öldürdüler.

İşte bu durum karşısında bölge halkı devletten beklediğini bulamamış ve nefs-i müdafaa durumuna geçerek  bölgede  "Çete Harbi"ni başlatmıştı. Önce ferdi, sonra kitle hareketlerine dönüşen bu mücadele, güneyde milli mukavemeti ortaya çıkarmıştı. Böylelikle bütün Çukurova'da başlayan milli direnişler Ceyhan mıntıkasında da kendisini göstermişti. Nitekim Ceyhan'da Fransız-Ermeni işbirliği neticesinde meydana gelen bu olumsuz olaylar üzerine Ceyhan halkının sessiz kalması düşünülemezdi. Ceyhan'ın ileri gelenleri kendi aralarında toplanarak; "teşkilatlanalım,ciddi mücadeleye başlayalım, bu suretle kurtulabiliriz" diyerek anlaştılar. Bundan sonra da Ceyhan'da halkın bağrından bir  "Kuva-yı Milliye"ortaya çıkmıştı.

1919  yılı Martı'nda Fransız Yüzbaşısı Araki, yanında yardımcısı ve Ermeni tercümanı ile Ceyhan'a geldi. Aradan çok geçmeden, bir Fransız piyade taburu ile süvari bölüğü şehri işgal etti. Bu arada jandarma kumandanı İbrahim Bey, kaymakamlık görevini de yürütmekte idi. Bu işgalden sonra, I. Dünya Harbi'nde tehcire tabi tutulan Ermeniler de Ceyhan'a gelmeye başladılar. Bu olayı Ceyhanlı Hamit Selçuk; "Fransız işgaliyle beraber eski göçen Ermeniler geldiler. Sonra da beraber geri gittiler" şeklinde bize aktarmıştır. Bunlardan başka nereden geldikleri belli olmayan silahlı ve yabancı Ermeniler de zuhur etti. Gerek yerli ve gerek  sonradan gelen serseri tipli Ermeniler, Fransızlarla elele vererek şehrin asayişini bozmaya başladılar. Rastladıkları Türk erkek ve kadınlarına tecavüze yeltendiler.

Ermenilerin yaptıkları bu durum Fransız yetkililerine anlatılmış, ama Ermeni tercümanlar olayları istedikleri gibi Fransızlara aktardıkları için olumlu bir netice vermemişti. Fransızlar, Ermenileri kendileri için kıymetli bir dost ve yardımcı kabul ediyorlardı. Bölgede Ermeni mezalimine karşı, Kürt Reşit ve Kara Yusuf  çetelerinin direnişi duyulunca Fransızlar ve onlara gönüllü hizmet eden Ermeniler bunlarla mücadeleye giriştiler. Tozlu tarafında yakaladıkları çoğu masum 23 kişiyi hiçbir mahkeme kararı olmadan kurşuna dizdiler. Bundan başka bir gün tiyatroda Ermeniler Türklere her çeşit çirkefi atmaya başlayınca orada bulunan Türk ve Kürtlerle, Ermeniler arasında bir arbede koptu. Bunu duyan İbrahim Bey, Fransız kumandanı Araki'ye şikayette bulundu: "Ya Ermenileri terbiye edin veyahut biz terbiye etmesini biliriz" dedi. Kaymakam İbrahim Bey'in teşebbüsleri ile Fransız kumandanın Ermeniler hakkında gece dışarı çıkma yasağı koyması hiç fayda sağlamadı.

Yine bir gün sokaktan geçen manda sürüsünden biri boynuzu ile bir Ermeni'ye dokunmuş. Bu olay Ermenileri galeyana getirmekte gecikmemişti. Sürü sahibi Hacı Bekir ve Haski Mustafa Ağalar görmüşler; "Aman koşun Sabit zade'ye haber verin. Ermeniler adam öldürüyorlar" diye feryada başlamışlar. Bunu duyan Sabit zade koşarak gelmiş ve elindeki gümüş bastonla Ermenilere hücum ederek rastgele kafalarına indirmeye başlamıştı. Bir taraftan da; "Daha ne duruyorsunuz? Gözümüzün önünde Ermeniler bizleri boğazlasınlar mı?"diye bağırınca halk her tehlikeyi göze alarak saldırmıştı. Bu arbede üzerine Ermeniler kaçmışlardı.Yakalanan birkaç kişi ile Sabit zade Ahmet Efendi, hükümete giderek Fransız kumandanına hadiseyi anlatmış ve adalet istediğini belirtmişti.

Bu gibi olayların devam etmesi üzerine, Sabit zade Ahmet Efendi, Hanifi Ağa, Hacı Ali ve Hafız Ağalarla Hüseyin Bey gibi tanınmış kimseler toplanıp, durumu görüşerek müzakere ettiler. Sabit zade Ahmet Efendi; "Burada durulacak hal kalmadı. Dışarı çıkalım teşkilatlanalım, ciddi mücadeleye başlayalım. Başka çare kalmadı. Belki bu suretle kurtuluruz"dedi. Sabit zade Ahmet Efendi'nin bu fikri kabul edildi ve el altından halka, şehri terk etmenin, dışarıda silah ve cephane tedarik ederek silahlı kuvvetler halinde düşmanla mücadele etmenin zorunlu olduğu telkin edilmeye başlanmıştı. Bunun üzerine halk yavaş yavaş fırsat buldukça şehri terk ederek; Kayseri, Kozan, Kadirli şehirlerine ve civar köylere sığınmağa başlamıştı. Şehirde dışarıya göç başlayınca Fransız ve Ermeniler işi iyice azıtmaya başlamışlardı.

Bundan sonra Fransız ve Ermeniler Ceyhan'ın yakın bölgelerinde çeteler barınıyor ve besleniyor bahanesiyle Büyük Mangıt, Yılankale ve Mercin köyleri ile Çil Osman ve Sabit zade çiftliklerini yaktılar. Sabit zade çiftliğindeki 2 koyun,1 sığır sürüsü ile 50 kadar manda ve 12 atı harp ganimeti olarak alıp götürdüler. İki patos makinesi ile 630 harman ateşe verildi. Çiftlikte bulunan Sabit zade Ceyhan nehrine atlayarak canını zor kurtarmıştı. Bu müessif ve can yakıcı olaylardan sonra teşkilatı kurma işine daha ziyade hız verilmişti. Ayrıca halk düşman zulmünden kurtulmak için daimi bir akın halinde köylere ilticaya devam etmişti. Kaymakam Bey ve Ahmet Muhtar dahi kaçmak zorunda kalmıştı. Burhanlı köyünde derme çatma bir hükümet teşkil edildi. Ahmet Muhtar Kaymakam vekaletini yapacak, İbrahim Bey bütün havalinin teşkilatını düzenleyip silahlı kuvvetlere kumanda edecekti. Mercin köprüsünün bir tarafında Fransızlar ve Ermeniler mevzi aldılar, diğer tarafında da Milli Kuvvetler günden güne büyümeye başlamıştı. Sabit zade Ahmet Efendi de buradaki kuvvetlerin silah ve yiyeceklerini temin ediyor, hatta bu kuvvetlerin evlerinin yiyeceklerini dahi karşılamaya çalışıyordu. Bölüğün birisine Ali Caf İsmail Ağa, diğerine İnce Ali, üçüncüsüne de Çil Osman kumanda ediyordu. Mevcutları ise 100 silahlı neferden oluşuyordu.

Milli Kuvvetlerin teşkilatlanmasına, daha fazla büyümesine ve kuvvetlenmesine meydan vermeden dağıtıp yok etmek gayesiyle Fransızlar iki taburluk önemli bir kuvvet, tank, top ve mitralyözlerle arka arkaya üç defa Mercin'e taarruz ettiler.

 

                         MERCİN MUHAREBELERİ (KROKİ:1)

 

1-Birinci Mercin Muharebesi (18 Ağustos 1920)

Ceyhan Kuva-yı Milliye Grubu, Mercin suyunun kuzey kıyısında hazırlanan mevzide yerleşmişti. Fransızlardan elde edilen iki ağır makineli tüfek Cezayirli Mehmet Çavuş'un komutasında Köprübaşı'nda mevzie konuşlandı. Bu grupta 150 kadar mevcutlu Kösrelili Hacı Halil Efendi ve Ali Caf  Ağa müfrezeleri bulunuyordu. Milli kuvvetler muharebe ileri karakollarını Mercin suyunun güneyindeki Değirmen'e  ve Ceyhan yolu üzerinde, Mercin'in iki km. kadar ilerisine sürmüşlerdi. Bunların mevcutları 2 süvari ve 12 piyade erinden ibaretti. Fransızların bir piyade alayı, bir süvari bölüğü, iki bataryadan ibaret birlikleri 18 Ağustos 1920 gecesi sabaha karşı Mercin Grubunu taarruz etmek üzere ilerlemeye başladılar. Muharebe ileri karakolları bu kuvveti ateşle karşıladılar. Fransızlar bir bataryasını Sabit zade çiftliğinde ve diğerini de Değirmen doğusunda mevzilendirmişlerdi. Topçu desteği altında ilerleyen Fransız kuvvetleri, Türk mevzilerine 400 metre kadar yaklaşınca Türk müfrezeleri ateşe başladı. Fransız piyadeleri ilerlemeye devam ediyordu. Fakat Kuva-yı Milliyecilerin şiddetli ateşleri üzerine kayıplar veriyorlar ve duraklamak zorunda kalıyorlardı. Mercin suyu gerisindeki Türk mevzilerine Fransız topçusu durmadan ateş ediyordu. Muharebe öğleye kadar devam ettiyse de bir başarı elde edilememişti. Fransızların 20 kadar ölü, 100 kadar da yaralı verdiği anlaşılmıştı.

 

 

2-İkinci Mercin Muharebesi (22 Ağustos 1920)

Birinci Mercin Muharebesi yenilgisini kabullenemeyen Fransızların tekrar taarruza hazırlandıkları anlaşılmıştı. Albay Gracy , General Dufieux'den aldığı emirle 22 Ağustos 1920 tarihinde Mercin'e kuvvetli bir keşif kolu göndermesine rağmen Ceyhan Kuva-yı Milliyesi tarafından yenilerek perişan edilmişti.

 

3-Üçüncü Mercin Muharebesi (28 Ağustos 1920)

Birinci ve ikinci muharebedeki yenilgilerini hazmedemeyen Fransızların Mercin'e tekrar taarruz hazırlıklarına geçtikleri öğrenildi. Bunun üzerine Mercin müfrezesi, muhacir bölüğü ve İnce Ali müfrezesiyle takviye edilen Ceyhan Kuva-yı  Milliyesi'nin mevcudu 400 kişiye çıkarılmıştı. Ceyhan Kuva-yı Milliyesi'nin düzeni yine aynı olup, yalnız mevziler biraz daha takviye edilmişti. Fransızlar 28 Ağustos 1920 günü iki piyade alayı, bir süvari bölüğü, üç batarya ve iki tanktan ibaret olan kuvvetleriyle saat 04:00'de Mercin'e üçüncü kez taarruza başlamıştı. Fransız topçuları eski yerlerinde mevzilenmişlerdi. Topçu ateşi desteğinde piyadeler tanklarla taarruza başlamışlardı, fakat köprü Milli Kuvvetler tarafından tahrip edildiğinden tanklar suyu bol olan Mercin çayının kuzeyine geçemediler.

Fransızlar Mercin suyuna köprü kurmak üzere gösterdikleri çalışmalarda, Milli Kuvvetler tarafından sonuçsuz bırakılmıştı. Ayrıca Türk mevzilerinden açılan şiddetli ateş nedeniyle piyadelerini de geri çekemeyen Fransızlar, bütün bataryalarının ve makineli tüfeklerinin ateşini, tahrip edilmiş köprü çevresinde yoğunlaştırarak, tanklarla birlikte üçüncü kez düzenledikleri taarruzda da çok sayıda kayıp vererek püskürtüldüler. Savaş hava kararıncaya kadar devam etmişti. Akşam karanlığında, ateşin etkisinden kurtulan Fransızlar, Ceyhan'a geri çekildiler. Bu savaşta Fransızların kaybı üç yüze yakındı. Türk kayıpları ise 7 şehit, 15 yaralı idi. Erlerimizden biri, bir Fransız tankının üstüne atılarak, içindekileri yok etmeye çalışarak şehit olmuştu. Ceyhan Grubu Milli Kuvvetleri, Ceyhan Nehri ve Mercin suyu arasında yer tutarak, hem bulundukları bölgeyi hem de daha gerideki büyük ve zengin köyleri korumuş oluyorlardı. Grubun yiyecek ihtiyacı da bu köyler tarafından ve kolaylıkla sağlanıyordu. Buna karşılık, Fransızlar da Ceyhan yakınındaki bu Milli Kuvvetleri yok ederek, kendilerini daha güvenli hissetmek ve bu bölgedeki zengin kaynaklara kendileri el koyarak, birliklerinin yiyecek ihtiyacını sağlamak gayreti içindeydiler. Bu cephede 10 Ekim 1920'ye kadar iki taraf arasında önemli bir çarpışma olmamıştı. Bu tarihten sonra Fransızlar, Osmaniye üzerine yüklenerek, Antep mıntıkasındaki birliklerini takviye etmeye çalışacaklardı.

Ceyhan Milli Kuvvetlerinin daha fazla büyümesine ve kuvvetlenmesine meydan vermeden dağıtıp felç etmek amacıyla Fransızlar iki piyade alayı, bir süvari bölüğü, üç batarya, iki tank, top ve mitralyözlerle arka arkaya üç defa Mercin'e taarruz etmişlerdi. Bu kanlı savaşta çeteler arasında dolaşarak cephanesi bitenlere mermi taşıyan Sabit zade Ahmet Efendi, Vali Şahabettin Abdülbahri'nin yeğeni Ahmet, Kaltaki mahallesinde Şeyhoğlu Ahmet, Rumeli Şükriye köyünden Dumanlı Mustafa oğlu Dedeli İbrahim ve birkaç kişi maalesef şehit olmuşlardı. Düşmanın zayiatı ise 300 kadar tahmin ediliyordu. Ceyhan işgal kumandanı Araki de ölüler arasındaydı. Kürt Ferman adındaki cengaverimiz düşman kumandanını vurmuştu.

Bu kanlı boğuşma; Ankara İtilafnamesi'nin imza edilmesi sonucu, Ceyhan'ın 6 Ocak 1922 tarihinde Fransızlar tarafından tahliye edilmesine kadar devam etmişti. Ceyhan Milli Mücadelesi'nde emeği geçenleri şöyle sıralayabiliriz: Sabit zade Ahmet Efendi, Hürüuşaklı Necip; Sarıbahçeli'den Ahmet Ağalar, Çil Safer; Kösrelili Yusuf Çavuş;  Mercimek'ten Ali, Avcı Mehmet; Yılankale'den Tevfik Ağa, Kara Mehmet, Ali Caf, İsmail ve Ali Ağalar, Kürt Kasım, Küçük Mehmet, Kolcu Kara Ahmet; Çakalderesi'nden Hasan Ağa, Hamdi Kasım ve Selim Aytemur Bey; Hamdilli'den Ömer Efendi oğlu Ali Batuh, Köseoğlu Salih Berber, Nazif Biner, Hanifi Ağa, Abdüsselam Tayyar, Mustafa Topsakal, Kürt Elçi Aziz ve Nuri Beyler gelir. Nuri Bey, çetelere cephane taşırken, bir gün Avşar mezarlığında Fransızlara rastlamış, yanındaki Kürt arkadaşıyla birlikte şehit edilmiş ve kama ile gövdelerini de parçalamışlardı.

 

SONUÇ:

Fransızların Ceyhan'a önem vermelerinin nedenine gelince, Adana-Osmaniye-Gaziantep karayolu ve özellikle de demiryolu güzergahında bulunması Ceyhan'ın önemini son derece arttırmaktadır. Çünkü Fransa, Gaziantep-Kilis-Halep güzergahına da hakim olarak, hem Çukurova'yı hem de Güneydoğu Anadolu'yu bırakmak istemediği gibi; Suriye'yi de elinden çıkarmak istemiyordu. Ayrıca Yumurtalık Körfezi ve limanı Fransa'nın deniz yolu ile irtibatını da sağlamış olacaktı. Bundan dolayı Fransa, Suriye-Çukurova-Güneydoğu Anadolu Bölgelerini kontrol altında tutmak ve bunun devamlılığını sağlamak amacındaydı. Böylece Fransa önemli bir geçit bölgesi ve önemli bir tarım merkezi olması hasebiyle Ceyhan'ı daha uzun bir süre işgal altında tutmak niyetindeydi.

Önemli bir konu da; Atatürk'ün Milli Mücadele döneminde takip etmiş olduğu dış politika gereği Fransa ile iyi ilişkiler içerisinde bulunmuş ve bu politikanın neticesinde de Fransa, doğu siyasetinde İngiltere'den ayrı düşerek Ankara'ya yaklaşmıştır. Nihayet 1921 yılına girildiği günlerde, Kuva-yı Milliye'nin Ceyhan ve dolayısıyla Çukurova'daki kahramanca mukavemetleri Fransa'nın bölgedeki bütün ümitlerini bitirmişti. Bunun sebeplerini şöyle özetleyebiliriz: Fransızlar verimli Çukurova topraklarından faydalanma ve Güney Anadolu'daki madenleri işletme imkanını bulamamışlardı. Ayrıca bölgedeki Türkler, Fransa'nın işgaliyle meydana gelen Fransız-Ermeni yönetimini kesinlikle istemediklerini belli etmişler ve yaptıkları çete savaşlarıyla da Fransızları bölgede zor durumda bırakmışlardı. Fransa açısından başka bir konu da Çukurova'daki askerlerini beslemek, donatmak ve takviye etmek Fransa bütçesine ağır yükler getirmiştir. Ayrıca 1914 yılından beri savaşta olan Fransa'nın genç insan kaynakları açısından da kaybı fazla olmuş ve bunun sürüp gitmesini de istememiştir.

Böylelikle Fransızların, Çukurova'da kalmaları her açıdan kendilerine pahalıya mal oluyordu. Bütün bunları göz önünde bulunduran Fransa, 20 Ekim 1921'de Türkiye ile Ankara İtilafnamesi'ni imzalayarak bölgeyi terk etmek zorunda kalmıştır. Bu itilafnameye göre; 5 Ocak 1922'de Adana'dan ve 6 Ocak 1922 tarihinde de Ceyhan'dan çekilerek, geldikleri gibi gitmişlerdir.

Paylaş Facebook  Paylaş twitter  Paylaş google  Paylaş linkedin
Yayın: 06.01.2021 - Güncelleme: 06.01.2021 15:38 - Görüntülenme: 1637
  Beğen | 6  kişi beğendi